Buraya kısa firma hakkında kısa bir açıklama yazılacaktır. Ayrıca bu kısım hem footer alanında görünecek hem arama motorlarında listelendiğinde görünecek açıklama alanı olacaktır.

İletişime Bilgilerimiz

Eleman Aranıyor(!)

Bir kelimeyle başlayan yabancılaşmanın, bir mesaiyle dönüşen değersizliğin, bir sistemle pekişen unutkanlığın hikâyesi… “Eleman aranıyor.” Her gün karşımıza çıkan bu üç kelime, sanayi bölgelerinin, küçük atölyelerin, kurumsal firmaların ilan panolarında sessizce durur. İşveren için sıradan bir bildirim; ama çağırılan için bir tanım, bir etiket, hatta bir aidiyet reddidir.

Dr. Turhan KARAKAYA
Doğuş Üniversitesi Doktor Öğretim Görevlisi

Durup düşünelim: Bu kelime ne zaman bu kadar yaygınlaştı? Ne oldu da insan, iş yerinde kimliğinden sıyrılıp bir “eleman” haline geldi? Neden artık “arkadaş”, “çalışan”, “meslektaş” değil de “eleman” arıyoruz?

Kulağa fazla teknik geliyor değil mi? Zaten öyledir. “Eleman” kelimesi, mühendislik dilinde, bir sistemin işlevsel bileşenini tanımlar. “Yapı elemanı”, “devre elemanı”, “ısıtma elemanı”… Ve iş ilanında da aynı mantık sürer: Eksik bir pozisyon var, bir parça aranıyor, yerine monte edilecek.
Ama işin tuhafı şu: Aranan parça aslında bir insan.

Sabah evden çıkarken kahvaltısını yapan, belki çocuğunu okula bırakan, serviste müzik dinleyerek düşünen, yılların deneyimini, bazen de umutlarını cebine koyup iş yerine gelen biri. O kişi, bu ilanla karşılaştığında kendisine değil, görevine hitap edildiğini anlar. Yani daha ilk adımdan itibaren, “sen burada bir görev kadar varsın” mesajı verilir. Kimliği, karakteri, yeteneği değil; sadece işlevi konuşulur.

Oysa insan, bir görev tanımından ibaret değildir.
İş hayatı sadece bir “geçim meselesi” de değildir. İnsan için çalışmak, aynı zamanda var olmak, görünür olmak, ait olmak ve gelişmek demektir. Psikoloji biliminin ısrarla vurguladığı gibi, bireyin iş yerindeki en temel motivasyon kaynakları anlam, aidiyet ve değer görmedir. Bunlar olmadığında insan çalışmaz; sadece zaman doldurur. Oysa üretmek; yalnızca el, kol değil, zihin ve yürek işidir.

“Eleman” kelimesi, bu değerlerin hiçbirine alan açmaz.
Ne anlam sunar ne aidiyet çağırır ne saygı içerir.
Sadece bir açık pozisyonun kapatılması amacı taşır.

Bu noktada insan onuru devreye girer.
İnsan onuru, yalnızca kişilik haklarıyla değil, her gün tekrar tekrar yaşanan küçük detaylarla ilgilidir. Birine nasıl seslendiğiniz, ona ne kadar değer verdiğinizi gösterir. Ve bu, sadece nezaket değil; aynı zamanda bir kültürdür. Kurum kültürüdür.

Bugün kurumlar, “çalışan bağlılığı neden düşüyor?”, “sadakat neden azaldı?”, “neden herkes ilk fırsatta ayrılmak istiyor?” gibi sorularla boğuşuyor. Ama çoğu zaman dönüp başlangıca bakmıyor: İnsan daha ilk karşılaşmada nasıl karşılandı? Nasıl bir dil kullanıldı? O kişiye “bizimle yürü” mü dendi, yoksa “boşluğu doldur” mu?

Sosyoloji bize şunu söyler: Toplumlar insanla değil, insana verilen değerle var olur. Aynı şey işletmeler için de geçerli. Eğer bir firma, çalıştırdığı kişiye sadece bir maliyet kalemi, bir üretim girdisi, bir sayı olarak bakıyorsa, o firmada kimse uzun süre kalmak istemez. Herkes ilk fırsatta kaçmanın yolunu arar. Çünkü aidiyet, faturalandırılamaz ama kaybı ağırdır.

İş bilimi de artık bu noktada net: Sürdürülebilir başarı için yalnızca teknoloji, verimlilik ve süreç yönetimi yetmez. İnsan sermayesi (terimin kendisi bile tartışmalıdır), ancak değer gördüğünde performans üretir. Ve bu değer, şirketin tanıtım broşürlerinde değil; günlük iletişiminde, yönetici tavrında, iş ilanında, mola sohbetlerinde ortaya çıkar.

Yani bir yazı tipiyle basılmış “eleman aranıyor” ilanı, aslında çok daha fazlasını söyler:
“Burada insan değil, işlev aranıyor.”
“Bize uyum sağla, fazla fikir üretme.”
“Senin yerine başkası da olabilir.”

Bu nedenle artık bu kelimeyle yüzleşme zamanı geldi.
Çünkü üretimde aranan kaliteyi, çalışanda aranan sadakati, ekipte aranan sinerjiyi bu kelime öldürüyor.
İnsanı işe değil, işlevin gölgesine davet ediyor.

Oysa başka türlü de çağrılabilir insanlar:
“Ustamızı arıyoruz”,
“Yeni nesil takım arkadaşlarımızı bekliyoruz”,
“Bu hikâyeye katkı verecek kişileri arıyoruz”,
“Ekibimizin eksik parçası değil, yeni fikri sen olabilir misin?”

Bu cümleler, sadece bir üslup farkı değildir. Bunlar bir zihniyet farkıdır.
Ve bu fark, uzun vadede çalışan bağlılığını, kurum itibarını ve üretim verimliliğini etkiler.

Unutmayalım:
İnsan işe alınmaz, kazanılır.
Maaşla değil, değerle tutulur.
İş tanımıyla değil, birlikte kurulan hayalle kalır.

O halde artık “eleman” değil, “insan” aradığımızı söyleme zamanı.
Hem de açık açık, samimiyetle.

Çünkü kelimeler sadece çağırmaz, kader çizer.
Kimi nasıl çağırırsak, o gelir.
Ve nasıl gelirse, öyle çalışır.

Kaynak: Sanayi Gazetesi


0 Yorum

Yorum yapın
Yorum yapmak için lütfen üye girişi yapınız!..